Semahat Arsel: Ömrüm Rahmi’yi korumakla geçti

Semahat Arsel: Ömrüm Rahmi’yi korumakla geçti

Semahat Arsel, Rahmi Koç ile çocukluk anılarını şu sözlerle paylaştı: “Annem bizimle çok yakından ilgilenirdi. Rahmi erkek çocuk, ben kız çocuk olduğum için mi, yoksa öyle yetiştirildiğimiz için mi, hiç ama hiç kavga ettiğimizi hatırlamıyorum. Çocuklar birbiriyle kapışır ya, oyuncaklar falan, kavga ederler. Rahmi ile kavga ettiğimi hiç hatırlamıyorum. Onun oyuncakları ayrıydı, benim oyuncaklarım ayrıydı. Çok iyi anlaşırdık, sonuna kadar da öyle oldu. Ömrüm anneme ve babama karşı Rahmi’yi korumakla geçti”

Vehbi Koç Vakfı; Kuruluşunun 55. yıldönümünde “Vehbi Koç Vakfı Sohbetleri” isimli yeni bir Podcast serisine başladı. Serinin ilk konuğu olarak Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı ve Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Semahat Arsel oldu. Koç Holding’in Bizden Haberler dergisinde yer verilen söyleşide Semahat Arsel; Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’da geçen çocukluğunu, ailesiyle ilişkilerini ve o dönemin geleneklerini dinleyicilerle paylaştı.

Koç Holding’in Bizden Haberler’in 521’inci sayısı yayınlandı. Bizden Haberler’de Vehbi Koç Vakfı’nın YouTube ve Spotify hesaplarında dinleyicilerle buluşan Podcast serisinin ilk konuğu Semahat Arsel ile yapılan söyleşiye de yer verildi. Vehbi Koç ve Sadberk Koç’un ilk çocuğu, aynı zamanda Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı ve Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi olan Semahat Arsel; Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’da geçen çocukluğunu, ailesiyle ilişkilerini ve o dönemin geleneklerini dinleyicilerle paylaştı.

Semahat Arsel, sohbette Ankara’da çocuk olmayı şöyle anlattı:

“Ankara bir kere genel olarak Türkiye’nin merkezi, Cumhuriyet’in başşehri olarak diğer şehirlere, bilhassa İstanbul’a göre daha çok kontrollüdür. Benim çocukluğumda Ankara yeni yeni gelişiyordu. Ve o kadar intizamlı, güzeldi ki ben küçük bir İsviçre şehrine benzetirdim.

Bizim çocukluğumuzda aileler bugüne göre çok daha disiplinliydi. Bizim Koç Ailesi de öyleydi. Namütenahi alışveriş yoktu. Giyimlerimiz, kuşamlarımız, her şey ölçülüydü. Daha ziyade toptan alışveriş yapılırdı. Çünkü Ankara’da mağaza sayısı bugünlere göre çok azdı. Ulaşım da zor olduğu için daha ziyade komşularla görüşülürdü. Şehre pek hanımlar, çocuklar gitmezdi. Okullar bulunduğu evin yakınlarında olurdu. Hanımlar da komşu ziyareti yaparlardı. Ancak beyler şehrin merkezine, iş yerlerine gidip gelirlerdi.”

“BAĞ EVİNDE TABİATLA BİRLİKTE YAŞARDIK”

Arsel, şimdilerde Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin, yani VEKAM’ın yer aldığı bağ evindeki yazları ise şöyle dile getirdi:

“Orada biz tabiatla yaşardık diyebilirim. Bütün arkadaşlarımız taş, toprak, böcek, karınca, arı; onlarla haşır neşir, çocukların oynadığı tipik oyunları oynardık. Büyük uzun kavak ağaçları vardı, meyve ağaçları vardı bağımızda. Zamanı gelince meyveler toplanırdı. Ve bizim evin yanında küçük bir ev daha vardı. Garaj evi derdik. Onun üstüne beyaz örtüler örtülüp o meyveler oraya serilirdi. Orada olgunlaşırdı. Ağaçlarla, meyvelerle, arılarla, böceklerle yaşardık ve çok mutluyduk. Çamaşır yıkama ayrı bir törendi. Evin içindeki lavabolar kâfi gelmediği için çamaşır bahçede yıkanırdı. Bahçedeki ana musluklarda tokat denilen bir alet vardı o zaman, işte kil konulur, tokatla vurulur. Merasim gibi bir şeydi çamaşır yıkama. Hepimiz çok eğlenirdik. O çamaşır yıkamayı seyrederdik uzaktan. Sonra ekmek fırınları vardı. Ekmek fırında pişirilirdi. O ekmeğin pişirildiği gün hepimiz mutfağın önünde serilirdik. Ekmeğin kokusu… Hemen kapışırdık ilk çıkan ekmeği. Velhasıl çok çok tatlı, güzel bir hayatımız vardı çocukluğumuzda. Karıncalar, cırcır böcekleri, etraftaki kuşlar, kelebekler…

Babamın teyzesinin Ankara’da, bizim bağ evimize yakın bir evi vardı. O da ahşap, klasik Ankara evi. Teyzeannenin bağ eviydi. Teyzeanne ölünce Vehbi Koç Vakfı’na kalmış o ev. Ya olduğu gibi yıkılıp satılacaktı ya da tamir, tadil ettirilecek ve okul gibi bir şey yapılacaktı. Ben tamir, tadil ettirmeyi tercih ettim. Çünkü Ankara’da doğru dürüst bir Ankara evi, o ahşap evlerden kalmamıştı. Bizim Keçiören’deki var. Çankaya bütün o eski ahşap evlerle doluydu. Cumhurbaşkanlığı devrinde herkes yıktırmış, apartman yaptırmış. Ben evi muhafaza edelim diye eski evi aynen yaptırdım. Şimdi iki tane eski ahşap evimiz var, VEKAM da onlardan. VEKAM da Ankara Araştırmalar Merkezi olarak devam ediyor.”

“OKULA YÜRÜYEREK GİDERDİK, ARABAYLA GİDİP GELMEK AYIPTI”

Semahat Arsel, “Kış aylarını Ulus’ta geçiriyormuşsunuz. İlkokul 3. sınıftan itibaren de TED’e yani Türk Maarif Derneği Ankara Koleji’ne gitmeye başlamışsınız. Biraz o zamandan aklınızda kalan anıları dinleyebilir miyiz sizden” sorusuna şu cevabı verdi:

“Biz daha Ulus’taki evimizde yaşarken, o zaman Rahmi ile ben vardık. Ben herhalde 10 yaşındaydım, Rahmi de 8, galiba öyle bir şeydi, çok küçüktü. Babam bir dadı getirdi Avusturya’dan, Alman kadın. Dadının ilk yaptığı iş, bizi incecik giydirip öylece yatağa yatırmak. Annem ise kat kat giydirirdi. O anneme çok şaşardı, annem de ona çok şaşardı. Mesela bizi otobüse bindirirdi. O zaman otobüs çok nadirdi Ankara’da. Çankaya’ya götürürdü. Oradaki sefaretlerinde diğer dadılarla, çocuklarla buluşurduk. Rahmi gitmezdi daha okula. Ben yeni yeni başlamıştım. Samanpazarı’nda bir okul vardı, bir ilkokul. Ankara’nın en iyi ilkokulu oydu. Maarif Koleji yoktu o zaman. Ankara’da yeni şehre taşındıktan sonra oraya gitmeye başladık. Oraya gittiğimiz zaman ben 3. sınıftaydım. Rahmi yeni başlıyordu. O da çok disiplinli bir okuldu. Okulla evimizin arasında 20 dakikalık mesafe vardı. Hepimiz yürüyerek gider, yürüyerek dönerdik. Bayağı bir yoldu. Bir elimizde çantamız, bir elimizde sefertasımız olurdu. Arabayla, vesayetle gidip gelmek ayıptı.”

“ATATÜRK SEVGİSİ VE KURTARICI İMAJIYLA BÜYÜTÜLDÜK”

Atatürk vefat ettiğinde Semahat Arsel 10 yaşındaydı. O günleri şöyle anlattı:

“Sevgi yeni doğmuştu. Çok ağladığımı ve Sevgi’nin bu hissi hissetmediği için ne kadar şanslı olduğunu düşünmüştüm. Düşünebiliyor musunuz? O kadar içim yanmıştı ki… Çünkü biz hep Atatürk’ün sevgisiyle, Atatürk’ün kurtarıcı imajıyla büyütülmüştük. Öyle kuvvetli, öyle bir insanı kaybetmek hayatımın ilk acısı. Çok acı gelmişti. Büyük törenler oldu İstanbul’da ve Ankara’da. Günlerce sokaklarda insanlar ağlaştı. O günleri yaşamamış olsak da bugün biz de o üzüntüyü derinden hissedebiliyoruz. Bu arada siz de kardeşlerinizin çoğaldığı, sorumluluklarınızın arttığı bir yaş dönemine giriyorsunuz…

“ÖMRÜM ANNEME VE BABAMA KARŞI RAHMİ’Yİ KORUMAKLA GEÇTİ”

“Annem bizimle çok yakından ilgilenirdi. Rahmi erkek çocuk, ben kız çocuk olduğum için mi, yoksa öyle yetiştirildiğimiz için mi, hiç ama hiç kavga ettiğimizi hatırlamıyorum. Çocuklar birbiriyle kapışır ya, oyuncaklar falan, kavga ederler. Rahmi ile kavga ettiğimi hiç hatırlamıyorum. Onun oyuncakları ayrıydı, benim oyuncaklarım ayrıydı. Çok iyi anlaşırdık, sonuna kadar da öyle oldu. Ömrüm anneme ve babama karşı Rahmi’yi korumakla geçti.

Küçük kız kardeşler, o ikisi birbiriyle çok kavga ederlerdi. Birbirlerinin oyuncaklarını kaparlardı. Oradan bilirdim ki bizim oyuncaklarımız ayrı olduğu için herhalde hiç birbirimize girişmedik. Kuvvetli bir şey vardı aramızda: Anneme, babama karşı birbirimizi korumak. Tarabya Tokatlıyan’da bir alan vardı çok güzel. O devrin eğlenceleri orada olurdu. Rahmi de gece oraya gitmek isterdi. Şimdiki gibi herkesin arabası falan yok. Bir tane araba var. Babama çaktırmadan, Rahmi o arabaya binecek, Tarabya’ya gidecek, gelecek. Gece yine çaktırmadan arabayı garaja koyacağız. Vallahi ben beklerdim yukarıda. İkimiz de en yukarıda yatardık, evin üstünde. Annemle babamın odaları da arkada. Rahmi gidiyor. Gece 00.00 oluyor, 01.00 oluyor, ona rağmen yok. Balkonda bekliyorum hâlâ. O gelecek ve bizimkilere çaktırmadan ben aşağı ineceğim, kapıyı açacağım. Arabaya koyacağız garaja.
“OKUL KURMAYI KAFASINA KOYMUŞTU”

Babasının biraz para kazanmaya başlayınca okul yaptırması için teklifler aldığına değinen Arsel, okul kurmayı, eğitime destek vermeyi o zamanlardan kafasına koyduğuna dikkat çekti. Arsel’in vakfın kuruluşuyla ilgili hatıraları ise şöyle:
“Zaten kendisi de çok iyi bir öğrenciymiş. Eğitime daha fazla yardım yapmaya karar vermiş. Nasıl kontrol edecek yaptığı yardımları? Hep kafasında onları düşünürmüş. Derken 1945 yılında Amerika seyahati oluyor. O zaman Amerika’ya gitmek fevkalade zordu. Hepimiz çok heyecanlandık. Sanki başka bir dünyaya gidiyormuş gibi vedalaştık. Amerika’da kafasındaki suallerin cevabını buluyor. Orada gezerken vakıfları görüyor. Bu vakıfların ne kadar yıl evvel kurulmuş olduğunu, nasıl iş yaptığını, nasıl devamlılığı sağladığını görüyor, inceliyor ve Türkiye’ye dönünce vakıf kurmayı kafasına koyuyor. Nitekim 1969 yılında vakfını kuruyor. Zannedersem dört kardeşin içinden en çok benim hepsine sahip çıkabileceğim, hepsini etrafımda toplayabileceğim hissi geldi ki vakıf başkanlığını bana teklif etti. Nitekim öyle de gidiyoruz. Tabii profesyonel yöneticiler ile ama aile olarak da herkes birbirine bağlı olarak şimdiye kadar devam ettirebildik. İnşallah bizden sonraki nesiller de devam ettirecek. Necla Dalan/patronlardunyasi.com

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika Sigorta haberlerini, köşe yazıları, kasko , kulis ve  bütün konuların tek adresi SigortaGündem platformunda; sigortagundem.com haber içerikleri kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz. Aykırı işlem yapan kişi/kişiler için yasal başvuru hakkı saklı tutulmaktadır.Sigorta Gündem'i tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz.
Hakkımızda
PSM Magazin
Ekonomi Manşet
Akıllı Yaşam Dergisi
Bizi Takip Edin!