Burak Arzova: Düşük kur yüksek faiz sarmalına girersek paçayı kurtarmamız zor!

Burak Arzova: Düşük kur yüksek faiz sarmalına girersek paçayı kurtarmamız zor!

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Arzova, carry trade ile Merkez Bankası’nın kısa vadede rezerv biriktirdiğini belirterek, “Bunun diğer ucunda ise düşük kur yüksek faiz sarmalı var. Bu sarmala girersek paçayı kurtarmamız zor” diye konuştu.

Nasıl Bir Ekonomi TV’de Ekonomi Masası’nın bu haftaki ilk konukları ALB Yatırım Başekonomisti Doç. Dr. Filiz Eryılmaz, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi ve EKONOMİ gazetesi yazarı Prof. Dr. Burak Arzova ve Yatırım Finansman Direktörü Dr. Nuri Sevgen oldu. EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ, gazeteci Berfin Çipa ve Barış Esen’in sorularını yanıtlayan uzmanlar ekonomiyi ve piyasaları değerlendirdi.

Doç. Dr. Filiz Eryılmaz, cuma günü açıklanacak büyüme verilerinde yıllık bazda yüzde 5-5,5 arasında güçlü bir büyüme beklediğini gerekçeleriyle anlattı. Prof. Dr. Burak Arzova da Merkez Bankası’nın sıkılaşma adımlarını özellikle son gelen kararlar çerçevesinde oldukça güçlendirdiğini ifade ederek, “Merkez Bankası agresif bir şekilde rezerv biriktirmeye çalışıyor. Sıcak paranın carry trade ile gelmemesi gerektiği yönünde eleştiriler var. Ama kısa dönemde rezerv biriktirmek için Merkez Bankası’nın bundan başka bir çaresi çok fazla yoktu. Ancak Bunun 2 ucu var. Bir tarafta carry trade kısa dönemde agresif bir rezerv yaratmak açısından çok başarılı ama diğer taraftan düşük kur yüksek faiz politikasının sarmalına bir kere girdiniz mi bir daha buradan paçayı kurtarabilmek mümkün olmuyor. Onun için ben Merkez Bankası’nın döviz kredilerine getirmiş olduğu sınırlamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.

Dr. Nuri Sevgen de Amerika ve Kanada borsalarında T+2 gününden T+1 güne geçilmesinin çok önemli bir uygulama olduğunu ifade ederek, “Bu likidite artışı ve fonlama açısından büyük avantaj sağlıyor. Bana sorarsanız Türkiye’de de yapılması gereken bir uygulama önümüzdeki dönemde. Bence likidite sağlanması açısından olumlu olacaktır” önerisinde bulundu.

ALB YATIRIM BAŞEKONOMİSTİ DOÇ. DR. FİLİZ ERYILMAZ

Sıkılaşmaya rağmen güçlü büyüyen ekonomi göreceğiz

Bu hafta gözler cuma günü Türkiye’nin birinci çeyrek büyüme rakamında olacak. Beklentilere baktığımızda ağırlıklı olarak piyasa beklentisi yüzde 4,5 ila yüzde 5 arasında yoğunlaşmış durumda. Benim de beklentim yüzde 5-5,5 arasında yıllık bazda güçlü bir büyümenin olacağı yönünde. 2023’ün son çeyreğinde yıllık bazda yüzde 4 büyümüştük. Sıkılaşmamıza rağmen daha güçlü büyüyen bir ekonomi göreceğimizi düşünüyorum. Bunun temel sebebi şu olacak: Yerel seçim vardı. Dolayısıyla seçim bitecek, kur artacak beklentisiyle güçlü, dövize, endeksli mal ve hizmet talebinin öne çekildiğini gördük. Ocak, şubat enflasyonu beklenti üstü gelince piyasanın enflasyon algısı ve beklentileri yukarı gitti. Dolayısıyla enflasyon daha da yükselecek beklentisiyle öne çekilen talep gördük. Bu gibi etkilerle başta özel tüketim harcamalarının özellikle 2023 yılının son çeyreğine göre çok daha güçlü bir şekilde ilk çeyrekte bu yılın ilk çeyreğinde büyümeye destek vermesini bekliyoruz.

İç talep kaynaklı büyüyeceğiz

Özellikle kamu harcamalarında bu yılın ilk çeyreğinde yine 2023’ün son çeyreğine göre daha güçlü bir seyir olması bizi hiç şaşırtmayacak. Yani ağırlıklı olarak iç talep kaynaklı olarak büyüyeceğiz. Dolayısıyla aslında ekonomi yönetiminin hedeflediği, iç taleple dengelenmeyi göremeceğiz. İç talep ve dış talep arasında dengelenmenin de tam anlamıyla gerçekleşmediği bir süreç olacak. Özellikle dış talep tarafında 2023’ün 3’üncü ve 4’üncü çeyreğinde ithalattaki azalma, ihracattaki kısmi artışla birlikte net ihracatın büyümeye negatif katkısının giderek azaldığını görmüştük. Kuvvetle muhtemel o süreci göreceğiz. Çünkü ithalattaki zayıflama dikkat çekecek fakat ihracat tarafında o istenen artışın da olmadığı bir süreç olabilir. Dolayısıyla o ılımlı negatif katkı devam edecek mi? Orayı da takip ediyor olacağız net ihracat tarafında.

Bir diğer unsur yatırımcılar için borsa tarafı olacak. Aslında iyi bir kapanış almadık. Haftalık bazda kritik destek diyebileceğimiz 10.780’in altında bir kapanış aldık. 10.676’ndan kapandı endeks. Yatırımcılar şunu merak ediyor: Yükseliş artık sona mı erdi? Düşüşün devamı gelir mi? Geçtiğimiz haftanın ilk 2 günü hele salı günü Yapı Kredi haberiyle birlikte özellikle bankalar tarafında ciddi bir artış vardı. Fakat çarşamba gününden itibaren hem bankalar tarafından hem holdingler tarafında satış olduğunu gördük. Bunun yanı sıra özellikle endeks ağırlığı güçlü ve likit hisseler tarafında enflasyon muhasebesine dayalı bilançoların da kötü gelmesiyle birlikte yatırımcıların tedirginliği daha da arttı. Hep şunu söyledik: Bankalar özellikle önden gitti. Dolayısıyla sınai içinde göreli olarak geri kalmış, iyi bilanço açıklamış tarafa kaymak gerekir. O kayışları da görmeye başladık. Tabii ki yatırımcılar reel sektör tarafında, sınai tarafta da özellikle iyi şirketlerin kötü bilanço açıklamaları ile bir miktar tedirgin.

Bu hafta ne beklemek gerekiyor? Şuna bakıyor olacağız: Bizim için altta önemli bir destek 325 dolar, 10.474’e tekabül ediyor. İlk olarak buraya bakacağız ama aslında 320 dolar yani 10.300 önemli destek. 10.300’ün üzerinde kaldığımız sürece endeks tarafında yükselişlerin devam edeceği bir süreç olabilir. Fakat özellikle 320 doların altında birkaç gün kapanış almak bir miktar daha aşağı yönlü baskıyı güçlendirebilir. Bu durumda da şu an için taban olarak nitelendirdiğim 310 dolar var. 310 dolar 9.980’e tekabül ediyor. Yani kabaca 10.000’in üzerinde kaldığımız sürece geri çekilmeleri, orta ve uzun vadeli portföyleri alım stratejisi olarak düşünmek gerekir. Açıkçası ekstra kötü bir akışı olmadığı sürece ben bu hafta belki çok güçlü yükseliş olmasa bile yatayda giden ama mümkün mertebe özellikle 320 dolarda yani 10.300’de tutunma gayreti olan bir endeks olabilir kanaatindeyim. Ama en kötü ihtimalle 310 doların üstünde tutunan bir endeks görebiliriz.

Banka tarafından çıkış olabilir

Tabii burada kritik ve kıymetli soru şu: Bankalar haftanın 2 günü yükseldi ama son 3 günde bir düşüş vardı. Dolayısıyla banka tarafından bir çıkış olabilir mi? Evet olabilir; bunu da görmüş olduk. Dolasıyla burada yatırımcılara şunu önerebiliriz. Özellikle ister kısa vadeli, ister orta-uzun vadeli olsun banka portföylerinde kâr realizasyonuna gitmenin rasyonel olabileceğini düşünüyoruz. Bu anlamda işte özellikle büyük pozisyonlara sahip yatırımcılarda özellikle 1/3, 1/2 gibi oranda kâr realizasyonunun uygun olabileceği kanaatindeyiz. Özellikle sınai tarafta iyi bilanço açıklayan, bilanço beklentisi olan hisselere gidilebilir.

Altın fiyatlarına baktığımızda on altın geçen hafta pazartesi 2.450 dolara kadar çıkmıştı İran’ın cumhurbaşkanının hayatını yitirmesi ve jeopolitik risk fiyatlamasıyla. Fakat sonrasında çarşamba günü çok şahin Fed tutanaklarının gelmesi, perşembe ve cuma günü Amerika’nın çok güçlü ekonomik büyüme verilerine işaret etmesiyle birlikte altın tarafından bir baskı gördük. Dolayısıyla 2.325 dolara kadar geriledi, haftayı 2.332 dolardan kapadı. Bu hafta Asya piyasalarının açılmasıyla baktığımızda 2.342 dolara kadar yükselmiş. Dolayısıyla şunu gördük altında. Jeopolitik risk fiyatlamasının gerilemesiyle Fed baskısı altına giren bir altın gördük. Bu hafta Fed üyelerinin konuşması hem Amerika’nın kişisel tüketim harcamaları verileri hem de Amerika’nın 1’inci çeyrek verileri önemli olacak.

Altında kısa vadeli pozisyon açılmasını önermiyorum

Altına teknik ve temel olarak baktığımda aslında altında bir baskı olduğunu görüyorum. Dolayısıyla Fed’e dair bundan sonra gelecek veriler altın tarafında 2.280 dolara kadar geri çekilmeyi gündeme getirebilir. Ama 2.320 dolar seviyesi oldukça önemli bir destekti. Bu destekten güç alarak tutunan bir altın da gördük. Dolayısıyla aslında şu senaryom çok da değişmedi. Kötü veri gelmesiyle birlikte belli desteklere kadar geri çekilse de belli destekler sonrasında en kötü ihtimalle yatay konsolidasyonda giden bir altın görürüz. Yükseliş hızı biraz daha yavaşlayabilir. Bu durumda şunu önerebiliriz: Altında kesinlikle kısa vadeli pozisyon açılmasını şu an için önermiyoruz. Çünkü kısa vadeli pozisyon açılabilmesi için 2.410’un üstünde birkaç günlük kapanış alıyor olmamız lazım. Şu an bunun için uygun bir ortam yok. Orta-uzun vade için şu an için elindeki altınları saklamanın uygun olabileceğini, alım için de verileri takip etmek gerektiği kanaatindeyim. Çok uygun alım bölgelerine yani 2.300 doların altına sarkma da yakın vadede görülebilir. Alım yapıyor olsak bile kademeli alım yapmak gerekir. 2.300 doların altında 2.250 dolara doğru geri çekilme çok daha uygun bir alım yeri olarak kabul edilebilir.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. BURAK ARZOVA

Merkez Bankası genel anlamda doğru politika izliyor

Merkez Bankası bir faiz artışına gitseydi çok şaşırmayan tarafta olacaktım. Çünkü genel itibariyle baktığımızda halen Merkez Bankasının belirlemiş olduğu haftalık repo faizi ya da belirlenen faiz oranının TÜİK rakamları üzerinden hareket edildiği için olması gereken noktada olduğunu düşünmüyorum. O nedenle mevduat faizleri yönünden de çok ciddi sıkıntılar var. Geriye doğru geliyor mevduat faizleri. Bu Merkez Bankası’nın çok da istediği bir konu olmasa gerek. Buna yönelik olarak da çeşitli adımlar atıldı. Özellikle Merkez Bankası tarafından Para Politikası Kurulu karar metninden sonra gelen adımlar bence metnin içeriğinden çok daha önemli. Metne baktığımda da genel olarak şunu gördüm: Merkez Bankası özellikle enflasyon konusunda çok da rahat değil. Genel olarak aylık enflasyonun ana eğiliminde sınırlı bir zayıflama kaydedildiğini söylüyor. Yurt içi talepte ilk çeyreğe kıyasla yavaşlamaya gidildiğini söylüyor. Fakat hepimizin söylediği ve çokça da vurguladığımız hizmet enflasyonundaki yüksek seyir ve katılığın, enflasyon beklentileri, jeopolitik riskler ve gıda fiyatlarının, enflasyonist baskıları canlı tuttuğunu söylüyor.

Umarım Merkez Bankası baskılara direnip faizi indirmez

Burada 2 tane temel noktamız var. Biri gıda fiyatları. Merkez Bankası’nın genel olarak kontrolünde olan bir alan değil. Bu tamamen tarım politikalarıyla alakalı bir konu ve yakın zamanda da çözülebilecek bir mevzu gibi durmuyor. Diğeri de hizmetler sektöründeki katılık. Özellikle daha önceki Türkiye ekonomi modelinde uygulanan ve aslında çok ciddi bir şekilde gelir transferine sebebiyet veren bir model uygulandı ve bu modelin neticesinde TÜİK’in 2023 yılı gelir dağılımı istatistiklerine baktığımızda en zengin yüzde 20’lik kesimin gelirinin oldukça keskin bir şekilde arttığını gördük. Aslında bu süreç halen devam ediyor. Yoğun taleplerin devam ettiğini, özellikle hizmetler sektöründe fiyat koyma yetkisi olanların da bu yoğun talebin olduğu bir noktada herhangi bir kaygı duymadan fiyatları çok net bir şekilde artırabildiğini görüyoruz. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın bu anlamdaki politikaları, mal piyasaları üzerinde etkili olurken hizmetler piyasası üzerinde çok da etkili olmuyor. Merkez Bankası’nın bunu tek başına önleyebilecek bir durumu da söz konusu değil. Eleştirdiğimiz birçok yön olabilir. Merkez Bankası geç kaldı diyebiliriz. Ama genel olarak Merkez Bankası’nın doğru bir politika uyguladığını görüyoruz. Sıkılaşma adımlarını özellikle son gelen kararlar çerçevesinde oldukça güçlendirdi. Kararların doğru, olumlu ve zamanında olduğu yönünde bir kanaatim var. Ama genel olarak önümüzdeki dönemlerde Merkez Bankası’ndan eğer baskılar yoğun bir şekilde gelmezse sıkı para politikasına devam etmesini beklerim. Ama görünen o ki şu anda çokça konuşulmaya başlandı. Merkez Bankası; 3’üncü sonu, 4’üncü çeyrek başı itibariyle çok ciddi bir şekilde faiz indirimine zorlanacak gibi duruyor. Genel olarak faiz indirimine yönelik bir beklenti oluştu. Neden oluştuğunu çok fazla anlayamadım. Umut ediyorum hem siyaset hem de iş dünyasından gelebilecek baskılara da direnir ve en azından yılı faiz indirimi yapmadan tamamlayabilir.

Diğer taraftan Merkez Bankası agresif bir şekilde rezerv biriktirmeye çalışıyor. Sıcak paranın carry trade ile gelmemesi gerektiği yönünde eleştiriler var. Ama kısa dönemde rezerv biriktirmek için Merkez Bankası’nın bundan başka bir çaresi çok fazla yoktu. 31 Mart seçimlerinden bu yana 50 günden fazla bir zaman geçti ve çok net bir şekilde görüyoruz ki rezervler- 65,5 milyar dolardan yaklaşık olarak- 14 milyar dolar civarına geldi. Bu arada zaten bunun da Merkez Bankası’nın programı çerçevesinde olduğunu düşünüyorum. Çünkü agresif bir şekilde faiz artışı yapıldı. 8,5’tan 50’ye getirmek hatta artı eksi 3 puanlık noktada TL referans faizinin de yüzde 53’e dayandığı bir noktada bunun bilinçli bir tercih olduğunu da düşünüyorum. Buradaki konu şu: Özellikle döviz kuru seviyesinde Merkez Bankası’nın ya da ekonomi yönetiminin bir beklentisi var mı? Sayın Bakan Mehmet Şimşek böyle olmadığını söylüyor. Ama eğer biz girip de müdahale etmeseydik o zaman 20’li seviyelere düşerdi diyor. Dolayısıyla bu istenmiyor. Yukarıda da bir set kurulmuş gibi. 32-32,5 TL seviyesi bir bant gibi gözüküyor. Onun üzerine çıkması istenmiyor. Bu aralarda sürünen bir kur var. Sürünen kur rejimi, döviz kurunun belirli bir bant aralığında dalgalanmasına izin veren, ama bant aşağı ya da yukarı yönde aşıldığı takdirde Merkez Bankası’nın kura müdahale ettiği bir rejim. Tam da bu var. Merkez Bankası burada müdahale ediyor. Bunu görüyoruz. Rezerv de biriktiriyor. Carry trade imkanı da doğdu. Yurt dışından bir yabancı para cinsinden borçlanıldığında, o yabancı parayı TL’ye çevirip faize yatırdığınızda elde ettiğiniz getirinin karşısındaki en büyük risk kurun yükselmesi riski. Şimdi sanıyorum ki sözlü olarak böyle bir güvence de verilmiş yabancıya. Çünkü çok rahat, gözü kapalı bir şekilde gelebiliyorlar. Kurun yükselme riskini almadan giriyorlar ve sonuç olarak rezerv birikiyor.

Bir taraftan da baktığımızda yabancı akınının özellikle tahvil piyasasında daha yoğun olduğunu görüyoruz. Carry trade’i eleştirmek çok doğru bir yön ama Merkez Bankası kura müdahale etmezse ne olur? Diyelim ki kur 25 TL’ye düştü. Bu durumda ithalat gene ucuzlar, cari açık artar, rezerv biriktirilmediği için döviz açığı riski ortaya çıkar. Ülke risk primi yeniden yükselişe geçer. Cari açık yükseldiği için dış borçlanma maliyetleri CDS primlerine göre artar. Bu da tekrardan bir kur atağı riskini tetikler. Bu sefer Merkez Bankası’nın elinde de rezerv olmayacağı için buna müdahale edebilecek bir noktası da olmaz.

Döviz kredilerine sınırlama çok önemli

Diğer taraftan rezerv biriktirme işine yarıyor gibi gözüküyor. Çünkü yeni not artırımlarına imkan tanıyacak bir noktaya geliyor işte. Yurt dışı borçlanma maliyetleri düşüyor. Tekrardan TL swap imkanlarını açılması için de normalleşme imkanı doğuruyor gibi duruyor. Bu da işin olumlu gözüken yani. Fakat bu çok tehlikeli bir oyun. Biz bunu daha önce gördük. Bunun 2 ucu var. Bir tarafta carry trade kısa dönemde agresif bir rezerv yaratmak açısından çok başarılı ama diğer taraftan düşük kur yüksek faiz politikasının sarmalına bir kere girdiniz mi bir daha buradan paçayı kurtarabilmek mümkün olmuyor. Onun için ben Merkez Bankası’nın döviz kredilerine getirmiş olduğu sınırlamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yani metnin içeriğinden daha anlamlı bir noktaya taşıdı ki bu sarmala düşmeyelim diye. Yani geçmişten eğer ders aldıysak bu sarmala düşmeden, rezervi yarattıktan sonra buradan yavaş yavaş çıkış yoluna girmek gerekiyor. Bunun için de yapısal reformlar şart. Yani böyle bir hiçbir şey yapmayacağız diyerek bunu geçiştiremeyiz maalesef.

YATIRIM FİNANSMAN DİREKTÖRÜ NURİ SEVGEN

Merkez Bankası’nın kararları güven verici

Merkez Bankası’nın Para Politikası Kuurlu kararlarının ardından piyasadan likidite çekiliyor. Bir hafta 590 milyar TL ye kadar çıkmıştı likidite fazlası. Cuma günü bu çekilmiş zorunlu karşılıklardan kaynaklı olarak ve 70 küsur milyar TL ye kadar düşmüş. Fonlama maliyet yüzde 53’e yükseldi bundan dolayı. Merkez Bankası likiditeye yönelik 3’lü bir plan açıkladı. Bu açıklamalar ve uygulamalar da Merkez Bankası’na güven verdi. Açık piyasa işlemleriyle bunu yapıyor olması, araç bağımsızlığını kullanıyor olması gayet güven verici bence.

Borsa tarafına geldiğimizde yurtdışında Amerika ve pek çok büyük borsa tatil. Ama yarın çok enteresan bir şey olacak oralarda. Pek gündeme getirilmiyor ama önemli bir değişik olacak T+2 gününden T+1 güne geçiyor Amerika borsaları. Bu çok önemli bir uygulama. Kanada’da bugün itibariyle başladı ama Amerika’da tatil olduğu için yarın itibariyle Amerika’da başlayacak. Bu likidite artışı ve fonlama açısından büyük avantaj sağlıyor ama bir yandan da tedirginlikler var. Avrupa ülkeleri ve Türkiye’den yapılan yatırımlarda büyük sıkıntı yaşanmaz. Çünkü saat farkı Amerika’ya yetişiyor ama Asya ülkelerinde bu yetişmiyor. Bundan kaynaklanan tedirginlikler var. “Değişim büyük sıkıntı yaratır mı? Likidite ve fonlamada sorun yaratır mı?” endişeleri var. “FX işlemlerinde bununla ilgili tedirginlik olabilir mi?” beklentileri var. Bunu yarın itibariyle göreceğiz. Dışarıda en önemli gelişme bu. Bana sorarsanız Türkiye’de de yapılması gereken bir uygulama önümüzdeki dönemde. Bence likidite sağlanması açısından olumlu olacaktır.

Endeksteki sıkışma kısa süreli, normale döner

Borsa tarafından mevcut duruma baktığımızda cuma günü 10.700’ün öneminden bahsetmiştim. “Bu seviyenin üzerinde kalması çok kritik. 10.700’ün 10.500’e kadar bir geri çekilme piyasada çok büyük bozulma yaratmaz” demiştim. Endekste bir sıkışma var Bunun da sebebi TL’deki faizin artması. Çünkü yüzde 47’lere düşen faiz oranı yüzde 53’e çıktı. 600 baz puanlık bir artıştan bahsediyoruz. Bu doğal olarak fonlama maliyetlerinde de artışa neden oluyor. Özellikle hisse senedi yatırımcılarının kredi kullanmaları ve Türkiye’deki yatırımcıların daha yüksek miktarda bunu kullanıyor olmaları carry trade’e doğru kaçışları bir şekilde artırıyor. Bu da bir miktar etkilemiş gibi görünüyor ama kısa süreli bir durum. Bir süre sonra normale döneriz. Tabii asıl etkileyen bilançolar. Gelen 3 aylık bilançolar çok fazla mutlu etmiyor piyasaları. Benim burada gördüğüm grafiksel anlamda bir yatay harekette güç toplama yapıyoruz şu anda. 10.500’un altına gelmediği sürece en azından tedirginlik yaratacak bir durum yok. 10.700’ün üzerine üzerine tekrar çıkarsa piyasalar rahatlar. Tabii bu hafta 3 halka arz var. Piyasadan 5 milyar TL’ye yakın para çıkacak bu halka arzlardan kaynaklı. Bunu da not düşmek lazım. Ben bu hafta çok büyük hareketlilik olacağını sanmıyorum olumsuz anlamda. Olumlu anlamda da durumu biraz daha haberler belirleyecek.

Proje Gayrimenkul Yatırım Fonu’nun etkilerini izleyeceğiz

Öte yandan Proje Gayrimenkul Yatırım Fonu düzenlemesi de çok tartışılacak. Gayrimenkul yatırım ortaklıklarının projelere katkı verecek olmasının önümüzdeki dönemde gayrimenkul hisse senetlerine etkisinin ne olacağına bakmak lazım. Özellikle fonlama ile ilgili sıkıntıları var. Çünkü faizin yükselmesi, gayrimenkul sektörünü doğrudan etkiliyor. Bunu özellikle emlak satışlarından ve fiyatlarından zaten gözlemliyoruz. Endeks etkisi çok olan bir sektör değil; Emlak Gayrimenkul’ü bir kenara bırakırsanız. Onun etkisi oldukça yüksek. Ama genel olarak da oldukça çok fazla gayrimenkul şirketi var. Bunların etkileri ne olacak? Bilançoları nasıl etkiler? Bunların üzerinde çok tartışacağız gibi görünüyor. İLHAN DUMAN/ekonomim.com

BÜYÜMEDE HANGİSİ ÖNE ÇIKAR

Tüketim % 50

Yatırım % 22

Sanayi % 20

Tarım % 8