Ünlü karikatürist Haslet Soyöz’ün Atölyesi

Bir karikatürle sendika başkanını devirdi!

 Öyle müthiş bir çizgi ki anlattığını sayfalara sığdıramazsın. Öyle güçlü bir çizgi ki etkisini ordun olsa başaramazsın… Sol elle çiziyor, “Tek rakibim Leonardo“ diyor. Siyasilere dokunduruyor, hatta ötesinde hırpalıyor. Çizgiyle muhalefet yapıyor. Hayatını kurtaran Altan Erbulak anısını unutamıyor. Tek pişmanlığını ise yıllar sonra Akıllı Yaşam’a itiraf ediyor: Turgut Özal… İşte Küçümen’in yaratıcısı, Milliyet’in ve Türk karikatürünün ustası: Haslet Soyöz… Berrin Vildan Uyanık / buyanik@akilliyasamdergisi.com

“Karikatür çizmek ayrı bir yetenek ve zeka gerektirir. Resim çizmek gibi değildir. Sonradan öğrenilmez ama geliştirilir”. İşte bu sözler, Türk karikatür sanatının dünyaca ünlü ismi, Milliyet’in siyasi çizeri, ‘Küçümen’in babası Haslet Soyöz’e ait. Sol eliyle hem karikatür çizer, hem resim yapar bunlar da yetmez Soyöz’e maketten gemiler yapar. Uçaklar ise onun için ayrı bir merak konusudur. 35 yılını bu işe adayan Haslet Soyöz, renkli kişiliği ve engin tecrübesiyle bir o kadar da mütevazı dersek hiç abartmış olmayız.

Bir de bahçeli evinin alt katında öyle muhteşem bir çalışma atölyesi var ki görseniz tıpkı bizim gibi hayran kalırsınız. Bir yanda çiçekler, bir yanda sayısız tablolar, diğer tarafta maket maket gemiler, uçaklar, boyalar, karikatürler; her yer buram buram sanat kokuyor. Bizim için demlediği mis kokulu çaylarımızı içerken sohbete başlıyoruz Haslet Soyöz’le…

Akıllı Yaşam: Karikatüristlik maceranız nasıl başladı? Haslet Soyöz: Aslında çocukluktan gelen bir merak bu. İlkokulda içimden bir gün fayton resmi yapmak geldi çünkü, fayton resmi yapmayı çok seviyordum. Hatırlarsanız o zamanlar yarısı kırmızı, yarısı mavi kalemler vardı. Kalemin kırmızı tarafıyla faytonun tekerleklerini boyadım. Öğretmenim resmi görünce bana çok kızdı. “Ben size büyüklerinize resim yaptırmayın demedim mi” dedi ve zayıf not verdi. Düşünsenize ilkokul birinci sınıftayım ve resim dersi zayıf olan tek kişiyim. Bunun ötesinde resim yapmak da benim en iyi yaptığım iş. Tabi bütün sömestr tatilini ağlayarak geçirdim. İkinci dönemde okula bir müfettiş geldi ve ‘Kim tahtaya bir şey çizmek ister?

diye sordu. Ben hemen tahtaya fırladım ve yine aynı faytonu çizdim. Müfettiş çok beğendi ve öğretmenim de çok utanmıştı. O günden bugüne resim çizmek aslında benim en iyi yaptığım iş. Memur bir babanın çocuğuyum, doğal olarak sürekli babamın tayini çıkardı ve Anadolu’nun bir yerinden başka bir yerine gidip durduk. Babam en son Ankara Turhal Şeker Fabrikası’nda çalışmaya başladı. Bende Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünü kazandım ve burada iki yıl okudum. İki yılın sonunda öğretmenliğin bana göre bir şey olmadığına karar verdim ve ‘Başka ne yapabilirim?’ diye düşünmeye başladım. Daha sonra çizgi film yapmaya karar verdim. Ancak Ankara’da da bu işlerin olmayacağını anladım ve bu sefer karikatüre yöneldim. Ankara’da büyük gazetelerde çalışma imkânım yoktu. Küçük sendika dergilerinde, mimarlar odasının dergilerinde karikatür çizmeye başladım. O zaman çok gençtim ve çok heyecan vericiydi. Ancak yine bu işlerin burada olmayacağına karar verip İstanbul’da iş aramaya başladım. O sırada Politika Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü Demirtaş Ağabey, yaptığım işlere baktı ve dedi ki ‘Ben senin gibi bir adam arıyorum, hemen İstanbul’a geliyorsun”. Ben de geldim.

Ailede resimle, sanat ile uğraşan biri var mı? Dayım çok güzel resim, yağlı boya tablolar yapardı. Zaten ilk yağlı boya ile göz göze gelmem dayımın resmi ile oldu. “Her çizerin kendine göre bir estetik anlayışı olmalı”

Peki, karikatürist olmak için hangi özelliklere sahip olmak gerekir. Bir karikatürist sizce hayata nasıl bakmalı? Herkes karikatürist olabilir mi? Karikatürün kendine özgü bir anlatım şekli vardır, ilki semboller kullanırsınız, barış demek için barış güvercini çizersiniz, inatçıyı keçi ile betimlersiniz. İkincisi anlatılmak istenen şeyi çok kısa zamanda anlatan bir sanat olduğu için çok pratik zekâlı olmanız gerekir. Hiç düşündürmeden, göz göze gelir gelmez ne olduğunu okurun anlaması lazım. Üçüncü olarak işin estetik kısmını söyleyebilirim; benim önem verdiğim bir şey, ‘Her çizerin kendine göre bir estetik anlayışı olmalı’ diye düşünüyorum. Karikatüristlik doğuştan gelen bir yetenektir. Yetenek ise statik bir şey değil gelişen ve geliştirilebilen bir şeydir. Mesela güzel sanatlar kursunda karikatür kursu yoktur. Çünkü kendine özgü bir sanattır. Bence de böyle olmalı çünkü bu tamamen kişisel bir şey, sonradan öğrenilen bir şey değildir. Bütün bu saydığım özellikler yüzde 50 dersek, yüzde 50 de biraz şans gerekir. Benim Milliyet’e girmem de bir şans çünkü, bir dönem işsiz kalmıştım. Turan Selçuk o zaman Milliyet’teydi, gazeteye girmemi sağladı. Ben o zaman kimseyi tanımıyordum, şans dediğim şey bu işte.

“Tansu Çiller’i çizdim, Genelkurmay duvara astı” Siyasi bir çizginiz var biraz da bundan bahsedelim… Karikatürcüleri ayrı bir kategoride değerlendiriyorum. Nasıl müzikte jazz, pop, arabesk varsa karikatürde de bu böyle. Mesela dergi karikatürcülüğü daha fabrikasyondur, dikkat ederseniz çizimleri hep birbirine benzer, ben bunu pek sevmiyorum. Gazetede olduğum için gazete benden siyasi içerikle bir şeyler istiyor. Arz-talep meselesi bu. Karşılıklı karar veriyoruz

Bugüne kadar çizdiğiniz karikatürler arasında büyük ses getiren oldu mu? Tabi ki var. Mesela Tansu Çiller’i tankın üzerinde çizmiştim. Bunu Tansu Çiller için çizmiştim ama Genelkurmay evinin duvarlarına astı. Bunun dışında yine Politika Gazetesi’nde çalıştığım zaman Türkiye’ de Metal İş Sendikaları’nın gelmiş geçmiş en büyük grevi vardı; ben de Aziz Nesin’in çıkardığı Vatan Gazetesi’nde çalışıyordum. Aziz Bey her hafta sonu bir masal yazıyordu, ben de hem gazetenin çizeri hem de sayfa sekreteriydim ve masalın mizanpajını yapıyordum. Nesin Patagonya’da geçen bir masal yazmış, büyük bir grev olduğunu anladım. Ben de bunun üzerine, Vehbi Koç “Yaşasın Grev”, Kemal Türkler ise “Yarasın Grev” yazan dövizler taşıyan bir karikatür çizdim.

O zaman Bülent İnal Genel Yayın Müdürü’ydü, ona göstermeden koydum sayfaya. Bülent mizanpajı gördü. Göz göze geldik ve “Eğer bu karikatürü çıkartırsan ben giderim” dedim ama bunu bakışlarımla söyledim. Bülent de bana, “Bari biraz düzeltme yap da öyle koy” dedi. Gazete basıldı, ilk üç gün hiç bir şey yok, ondan sonraki gün insanlar grevi konuşmaya başladılar ve Aziz Nesin’i ‘vatan haini’ ilan ettiler. Aziz Bey gazeteye geldi ve “Sen hiçbir şeye karışma ben halledeceğim” dedi. Hepsine teker teker cevap verdi, ilk defa böyle bir yazı ve karikatür sayesinde bir sendika başkanı devrildi. Kemal Türkler devrildi, grev bitti. İşçiler fabrikaya dönüp çalışmaya başladılar. Kitap için ikinci baskıyı yapıyorduk ki Kemal Türkler öldürüldü. Öldürülünce Aziz Nesin “Haslet ikinci baskı da karikatür koymayacağız, sadece ismen bastıracağız” dedi. Bu karikatürüm olay olmuştu.

Bunun dışında yine bizim gazetenin İzmir’de bir toplantısı vardı, bütün siyasiler de oradaydı. Otelin en üst katında yemek yiyoruz, tesadüfen Murat Karayalçın benim yanıma oturdu. Kendisiyle tanıştık, birden bire Karayalçın, masaya vurdu, “Beni bu hale sen getirdin” dedi ve masadan kalktı gitti. Mesela Tansu Çiller’i çok çizdim o dönemde beni Aydın Bey korudu.

Peki, hiç pişmanlık duyduğunuz keşke çizmeseydim dediğiniz karikatürleriniz oldu mu? Açıkçası birkaç tane oldu diyebilirim. Mesela rahmetli Turgut Özal’a şu anda çok haksızlık yaptığımı düşünüyorum. Özal’ın Türkiye’de yaptığı çok önemli reformlar var. Bizim halkımız tutucudur, biz de tutucuyduk. Bir takım insanlar gelip bir şeyleri değiştirmeye çalıştığı zaman ona “Dur değiştirme” diyoruz, statüko bu. Bu yüzden Turgut Özal’a haksızlık ettiğimi düşünüyorum. Mesela bir gün Altan Erbulak ile Ankara’ya gittik. Özal bizi çok güzel karşıladı ve bizimle sohbet etti. Daha sonra Süleyman Demirel’i ziyaret ettik, sanki bizi 10 yıldır tanıyormuş gibi davrandı, bize fıkralar anlattı. Yine aynı şekilde Erdal İnönü’ye gittik oda bize çikolatalar ikram etti ve sohbet ettik. Ama Ecevit bizimle görüşmedi bile…

“Altan ağabey öldüğü gün benim hayatımı kurtardı” Karikatür çizerken nelerden etkileniyorsunuz? Ben sıradan bir insan gibi düşünüyorum, gündemi takip edip, haberleri dinliyorum. Öğlene kadar işimi yapar, gönderirim. Hatta gazetede Yazı İşleri “ Haslet 5 dakikada çizip gönderiyorsun“ diye takılırlar. Hâlbuki ben böyle algılamam… Bugüne kadar kaç karikatür çizdiniz? Karikatür çizmeye 1975 yılında başladım ama 1977’yi temel alırsak 35 yıl olmuş. Bu süre zarfında 10 binin üzerinde karikatür çizmişim demek ki… Karikatüristlik dışında neler yapıyorsunuz?

Resim yapıyorum. Klasik bir Alfa Romeo arabam vardı, bir ara onunla Karaburun’a gidiyordum. Ya da Trakya’nın çok güzel köyleri var oraları geziyorum. Şehre ise mümkün olduğu kadar inmemeye çalışıyorum, bunu da artık bir hobi olarak görüyorum. Her sene tekne ile dolaştığımız bir ekip var, Aydın Boysan da bu ekibin içinde. Bu gezilerimizi çizgi roman gibi kitaplaştırıyordum ve çok az sayıda 100 tane özel basılıyordu. Koray İnşaat’ın sahibi Aydın Koray bastırıyordu ve dağıtıyordu. Rahmi Koç’a da gönderiyordu çünkü Rahmi Bey’in de çok hoşuna gidiyordu bu kitap ve 100 önemli isim sabırsızlıkla bekliyordu. Ancak ilk defa bu sene yapamadık.

Uçaklara çok meraklıyım; çok estetik buluyorum ve beni hep cezbediyorlar. Pilotluk ile ilgili ise çok enteresan bir hikâyem var. Özal sivil havacılığı serbestleştirince bende açılan havacılık kurslarından birine başladım. Her şey gayet iyiydi. 1 Mayıs sabahı gazeteye gittim, Altan Ağabey’e, “Ben uçuşa gidiyorum istersen sen de gel” dedim. O da bana, “Bugün 1 Mayıs, her taraf ana baba günü olacak. Ayrıca havada da bir fırtına var. Sen deli misin bugün gitme” dedi. “Peki” dedim ve gitmedim o gün kursa. Biraz oyalandıktan sonra eve gittim. Kız kardeşim bana “Televizyonda Altan Erbulak’ı gösterdiler ama ne olduğunu anlayamadım” dedi. Hemen gazeteyi aradım ve Altan Ağabey’in öldüğünü öğrendim. Akşam haberleri dinliyorum bir baktım ki benim o gün gidemediğim kurstaki uçak düşmüş, öğretmen pilot ölmüş. Altan Ağabey’in cenazesine gittim, o sırada başka bir cenaze daha kalkıyordu. Bir baktım ölen pilotun cenazesi. Eğer Altan Ağabey’i dinlemeyip gitseydim o cenaze benim cenazem olacaktı. Bu olay beni çok etkiledi.

Biraz da karikatür ödüllerinizden bahsedelim… Ödül gençken, belki bir güdü olabilir ama benim için çok önemli bir şey değil. Zaten üç tane jürinin insafına kalmış bir şey. Benim için en önemli olan şey nedir biliyor musunuz? Ben bunu resim yapmaya başladıktan sonra, açtığım iki sergide fark ettim. İstanbul Deniz Müzesi’nde iki, Rahmi Koç Müzesi’nde 7–8 tablom var. Yine Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde bir tablom asılı. Bodrum Emre Kunt Maket Müzesi’nde 3 tablom sanatseverlerle buluşuyor. Karikatürde de Almanya’da bir sergi açmıştım, Aşağı Saksonya Parlamentosu’nda iki karikatürüm asılı. Benim için en büyük ödül işte bu

Özel sigortalarla aranız nasıl özel sigortalarınız var mı? Sigortaya önem veriyorum. Bütün gazete çalışanları olarak Anadolu Sigorta’dan özel sağlık sigortamız var. Diğer bütün sigortalarımı da Yapı Kredi Sigorta’da bir arkadaşım var, ona yaptırdım.